Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hikayelerle Matematiğin Çocuklar İçin Önemi

  Merak, doğru beslenmezse solar Akademik hayata yeni adım atan çocukların en belirgin özelliklerinden biri, sınırsız gibi görünen meraklarıdır. Bu merak, öğrenmenin motorudur; doğru yakıtla beslendiğinde çocuğu bilgi ufkunun çok ötesine taşır. Ama işin tehlikeli yanı şudur: Eğer bu merak yeterince, zamanında ve doğru şekilde tatmin edilmezse, hızla körelir. Dahası, yanlış bilgilerle doldurulursa çocuk bir daha düzeltilmesi zor bir yanlış öğrenme zincirine hapsolabilir. İşte bu yüzden hem ebeveynlerin hem de öğretmenlerin, bilgi aktaran değil; bilginin mutfağında yoğrulmuş, özüyle haşır neşir olmuş rehberler olması şarttır. “Bilmeyi” öğretmek, sadece bilgiyi iletmekten ibaret değildir. Matematiğin gerçekte ne olduğu Matematik… Adını herkes bilir ama gerçekte ne işe yaradığını, sınırlarını, kapsamını ve doğasını çok az kişi tam anlamıyla kavrayabilir. Hatta bu, matematik öğretmenleri için bile zaman zaman geçerlidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu “dil”, doğru anlatıldığında çoc...

Matematiğin Serüveni

Resim
     Matematiğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk atamız  Homo sapiens  —yani “bilen insan”— kendisini, çevresini, dünyayı ve gökyüzünü merak etmeye başladığında, bunun cevabını aramanın ilk adımı olarak "soru" sormaya başladı ve bu sorular, doğayı ölçme, sayma ve anlamlandırma ihtiyacından doğdu. Takvim yapmak, tarlaları ölçmek, ticarette hesap tutmak, ürünleri adilce paylaştırmak gibi ihtiyaçlar matematiğin ilk kullanım alanlarıydı. Mısır’da geometri, Nil Nehri’nin her yıl taşarak tarlaların sınırlarını silip süpürmesinden sonra, arazileri yeniden ölçmek ve sınırlarını belirlemek için vazgeçilmez bir araç haline geldi. Mezopotamya’da ise çivi yazılı tabletlerde çarpım tabloları, bölme işlemleri ve hatta karekök hesapları yer aldı. Böylece insanlar sadece hesap yapmayı değil, yaşamlarını planlamayı da öğrendi; düzenli şehirler kurdular, ticarette adil ölçüler kullandılar, üretimi daha bilinçli planladılar ve doğanın işleyişini anlamada büyük ilerleme ...

Hikâye Temelli Matematik Öğretimi: Okuduğunu Anlama, Mantıksal Düşünme ve Problem Çözme Becerilerini Bir Arada Destekleyen Yaratıcı Bir Yaklaşım

Resim
                  Matematik öğretimi, erken yaşlardan itibaren genellikle sayılar, işlemler ve semboller üzerinden yürütülür. Oysa ki matematiğin temelinde yalnızca hesaplama değil; anlam kurma, mantık yürütme ve problem çözme becerileri yer alır. Bu beceriler, soyut işlemlerden ziyade, öğrencinin zihinsel bağlar kurabileceği, anlamlı bağlamlar içinde daha kolay gelişir (Boaler, 1993; Van den Heuvel-Panhuizen & Elia, 2012). Bizim “Hikâyelerle Matematik” adını verdiğimiz çalışma, tam da bu noktada ortaya çıktı. Başlangıçta herhangi bir akademik hedefimiz yoktu; tek amacımız 7 yaşındaki oğlumuzla birlikte keyifli zaman geçirmekti. İnternette karşılaştığımız, işlemden çok mantıksal akıl yürütme ve okuduğunu anlama becerilerini ölçen matematik sorularını çözmeye çalıştık. Ancak doğrudan problem metnini okumak, oğlumun ilgisini çekmedi; kısa sürede dikkatini kaybetti ve “Sıkıldım.” diyerek etkinlikten uzaklaştı. Bu deneyim, eğitim bi...

Öğrenme Değişiyor: Bilgi Çağını Aşan Yeni Bir Eğitim Anlayışı

Resim
Bugün her şey değişiyor. Sadece teknolojimiz, mesleklerimiz, iletişim şeklimiz değil; öğrenme biçimimiz de kökten değişiyor. Artık mesele ne kadar çok şey bildiğimiz değil; neyi neden, nasıl ve hangi bağlamda öğrendiğimiz. Ama bu büyük dönüşümü anlayabilmek için önce geçmişe dönüp, insanlık tarihindeki öğrenme evrimini gözden geçirmek gerekiyor. Öğrenmenin Kısa Tarihi: Nereden Nereye? 1. Doğal Öğrenme Dönemi (MÖ 200.000 – MÖ 10.000) İnsanlık avcı-toplayıcı iken öğrenme, yaşamın kendisiydi. Doğada hayatta kalmak için gözlem yapılır, taklit edilir, deneyimlenirdi. Ne okul vardı ne öğretmen. Her şey “ ihtiyaç ” temelli ve doğrudandı. 2. Geleneksel Öğrenme Dönemi (MÖ 10.000 – MS 1500) Tarım toplumuna geçişle birlikte bilgi kutsallaştı . Yazının icadı, bilgiyi nesilden nesile aktarmayı sağladı ama bu bilgiye sadece seçkinler ulaşabiliyordu. Tapınaklar, saraylar, medreseler... Bilgi saklandı; sorgulamak yasaktı. 3. Kitlesel Öğrenme Dönemi (1500 – 1900) Matbaanın icadı ve sanayi devrimi ile b...

Homo Sapiens'ten Homo Scrolliens'e : Okumanın Evrimi Üzerine

Okumak: Yazıdan Önce Başlayan Bir İnsanlık Serüveni        Okuma, insanın varoluşuna içkin bir eylemdir; yazının icadından çok daha önce başlamıştır. İnsanlık henüz harflerle tanışmamışken bile, doğayı, yıldızları, hayvanların izlerini, yüz ifadelerini, taşların şekillerini, gökyüzündeki bulutları okumaktaydı. Mağara duvarlarına çizilen resimler, törensel figürler, simgeler ve işaretler... Tüm bunlar, yazının henüz doğmadığı ama anlamın çoktan arandığı bir çağın izleridir. Okumak, bu anlam arayışının adıdır. Bu yüzden insanlığı ikiye ayırmak istesem, "yazıdan önce" ve "yazıdan sonra" olarak ayırırım. Çünkü yazı, bireyin zihninde şekillenen anlamı ortak bir zemine döker; kişisel olanı toplumsal kılar. Yazının icadıyla birlikte hafıza, sadece bireyin zihninden değil, toplumun ortak aklından da beslenmeye başlamıştır. Okumak, bu kolektif bilincin içine adım atmaktır; yazmaksa ona katkıda bulunmaktır. Ancak ne gariptir ki, bu kadar köklü ve insani bir eylem, günümüzde...

Öğrenme Süreci ve Anlam İnşası Üzerine: Zihnin Haritasını Çizmek

Resim
     Öğrenme, yalnızca bilgi edinme eylemi değildir; bireyin çevresiyle kurduğu etkileşim aracılığıyla bu bilgiyi anlamlandırması, yapılandırması ve yeni durumlara uygulayabilme yeteneğidir. Bu süreçte birey, sadece dış dünyadan veri toplamaz; aynı zamanda bu verileri kendi zihinsel süzgecinden geçirerek içsel bir anlam inşasına girişir. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde, beynin yüksek plastisite gösterdiği “hızlı öğrenme evresi” devreye girer. Bu dönemde bilgiye hızlı erişim, hafızaya alma ve tekrar yoluyla pekiştirme mekanizmaları daha etkin çalışır. Genellikle 2 yaşından ergenliğin sonuna kadar devam eden bu dönem, beynin çevresel uyaranlara en açık ve dönüşüme en yatkın olduğu zaman dilimidir.  Ancak öğrenme yalnızca bu yaşlarla sınırlı değildir. Beyin, yaşam boyu kendini yeniden yapılandırabilme kapasitesine sahiptir. Yaklaşık 86 milyar nörondan oluşan ve bu nöronlar arasında trilyonlarca bağlantı kurabilen bu olağanüstü organ, her yeni öğrenme deneyim...