Hikayelerle Matematiğin Çocuklar İçin Önemi

 Merak, doğru beslenmezse solar

Akademik hayata yeni adım atan çocukların en belirgin özelliklerinden biri, sınırsız gibi görünen meraklarıdır. Bu merak, öğrenmenin motorudur; doğru yakıtla beslendiğinde çocuğu bilgi ufkunun çok ötesine taşır. Ama işin tehlikeli yanı şudur: Eğer bu merak yeterince, zamanında ve doğru şekilde tatmin edilmezse, hızla körelir. Dahası, yanlış bilgilerle doldurulursa çocuk bir daha düzeltilmesi zor bir yanlış öğrenme zincirine hapsolabilir. İşte bu yüzden hem ebeveynlerin hem de öğretmenlerin, bilgi aktaran değil; bilginin mutfağında yoğrulmuş, özüyle haşır neşir olmuş rehberler olması şarttır. “Bilmeyi” öğretmek, sadece bilgiyi iletmekten ibaret değildir.

Matematiğin gerçekte ne olduğu
Matematik… Adını herkes bilir ama gerçekte ne işe yaradığını, sınırlarını, kapsamını ve doğasını çok az kişi tam anlamıyla kavrayabilir. Hatta bu, matematik öğretmenleri için bile zaman zaman geçerlidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu “dil”, doğru anlatıldığında çocuğun dünyayı anlaması için güçlü bir anahtara dönüşür.

Bir çocuğa “Matematik öğrenmelisin” dediğimizde, doğal olarak şu soruyu sorabilir:
— Peki, matematik nedir? Ne işe yarar?

İşte o anda vereceğimiz cevap, çocuğun matematikle kuracağı ilişkiyi belirler. Matematiğin; günlük hayatımızı, çevremizi, evreni anlamak için insanın icat ettiği özel bir dil olduğunu, onun anlayacağı kelimelerle ve seviyede aktarmak hayati önem taşır. Çünkü çocuk, bu dilin ne işe yaradığını görürse öğrenmeye kapısını ardına kadar açar.

Soyut kavramları somutlaştırmak
Matematiğin meşhur “e” sayısını bir ilkokul öğrencisine doğrudan anlatmak zordur hatta kimi zaman imkansızdır; çünkü bu sayı, tıpkı π gibi özel ve sonsuz bir sayı ama daha çok büyüme, değişim ve oranlarla ilgilidir. Onu anlamanın en iyi yolu, çocuğun gözünde canlanabilecek bir hikâyeden geçer.

Mesela şöyle düşünelim: Bahçeye bir fasulye tanesi ekiyorsun. İlk gün minicik bir filiz çıkıyor. Ertesi gün, o filiz sadece kendi boyunun aynısını eklemiyor; biraz daha fazla ekliyor, çünkü önceki gün kazandığı boyun da üzerine ekleniyor. Yani büyüme hızı her gün artıyor. Bir bakıma, “büyüdükçe daha hızlı büyüyen” bir sistem oluşuyor. İşte “e” sayısı, böyle kendi üzerine katlanarak artan değişimlerin temelinde yatan özel bir sayı. Bu hikâyeyi anlayan bir çocuk, ileride “e” sayısıyla karşılaştığında bunun sadece kuru bir formül değil, doğadaki büyümenin ve değişimin matematikteki imzası olduğunu çok daha kolay fark eder.

Maruziyet: Başarının Gizli Anahtarı
Matematik, tıpkı bir yabancı dil gibi, önce “duyma ve tanıma” süreci ister. Çocuk bu dili ne kadar çok duyar, görür, dokunur ve yaşarsa; kelimeler, semboller ve mantık zincirleri zihninde o kadar sağlam kök salar. Yani başarı, sadece ders saatlerinde işlenen konulardan değil; çocuğun matematiği hayatın akışı içinde ne kadar deneyimlediğinden doğar. Bir çocuk için sayıların, şekillerin, oranların günlük hayatta bir anlamı olduğunu fark etmek, matematiği soyut bir ders olmaktan çıkarır. Ölçerek kek yapmak, pazardaki fiyatları karşılaştırmak, oyunlarda strateji kurmak… Bunların hepsi farkında olmadan matematiğe maruz kalma yollarıdır.

Matematiği sevdirmek, çocuğu onunla düzenli ve doğru biçimde buluşturmaktan geçer. Ne kadar çok karşılaşırsa, korkusu o kadar azalır; ilgisi ve güveni ise katlanarak artar.

Hikâyelerle Matematik: Pedagojik Temelleri Olan Bir Yaklaşım
Çocukların öğrenme sürecinde hikâye, yalnızca eğlenceli bir anlatım biçimi değil; bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi aynı anda besleyen güçlü bir araçtır. Özellikle matematik gibi soyut ve çoğu zaman “zor” olarak etiketlenen alanlarda hikâye, kavramları somutlaştırarak çocuğun zihninde kalıcı yer edinmesini sağlar. Pedagoji bize şunu gösterir: Somut işlemler dönemindeki çocuklar (Piaget’e göre 7-11 yaş) en iyi, bilgiyi görselleştirilmiş, örneklenmiş ve kendi yaşamıyla ilişkilendirilmiş hâlde öğrenir. Hikâye, bu üç unsuru aynı anda sağlar. Duygusal bağ kurma, öğrenmenin kalıcılığında kritik rol oynar. Bir karakterin yaşadığı matematiksel problemi çözmek, çocuğun hem empati hem de problem çözme becerisini geliştirir. Dil gelişimi ile matematiksel düşünme eşzamanlı ilerler. Hikâye, çocuğun kavram dağarcığını genişletirken aynı zamanda mantıksal düşünme yollarını da açar.

Matematiği hikâyelerle anlatmak, yalnızca bilgiyi “sevimli” hâle getirmek değildir; aynı zamanda beynin öğrenmeden sorumlu bölgelerini çok yönlü olarak harekete geçiren bilimsel temelli bir stratejidir. Bu yaklaşım, matematiği formüllerden kurtarır; onu yaşamın nabzını tutan, dünyayı anlamlandırmamıza yardım eden bir düşünce biçimine dönüştürür. Ve en önemlisi… Çocuk, bu yöntemde “öğrenmeye zorlanan bir alıcı” değil, “hikâyenin içinde yaşayan bir kahraman” olur. İşte o zaman matematik, bir ders değil; hayatın kendisi hâline gelir.


Yorumlar